Ana içeriğe atla

9 ay karnında taşıdığın ve bu yaşa kadar büyüttüğün için teşekkür ederim; gerisini ben haIIederim kayınvaIideciğim.

Bu güzel yorumlarınız için hepinize çok çok çok teşekkürler! Beğenip de fikir belirten elleriniz dert görmesin inşallah amiinnnn tütütütütüüü! 

     Bol tükürüklü bir girişin ardından sevgi, saygı, mutluluk, aşk ve pembe prenseslik tozuyla karşılıyorum sevgili okurlar! Son günlerde artan okuyucu sayım ve aldığım mesajlar/yorumlar doğrultusunda tam gaz devam ediyorum. Gerçi hala daha Hamburger'in bu blogtan haberi yok. O da içime ayrı dert oldu. Birinci yıl hediyesi yapacaktım ama altıncı aya kadar zor dayanırım gibime geliyor! 


    Bu sevgi dolu(!) başlığımdan da anlaşılacağı üzere bu postum tamamen sevdiceğime yönelik. 

    Sevgili olalı tam tamına 5 koca ay olmuş! 
    153 gün! (Been Together sağolsun!)
      3272 saat!
    ........

    İlişkimi hesaplarken de olsa matematiğim buraya kadar sevgili okurlar, üzgünüm. Hamburger'i daha tam anlamıyla tanımıyorsunuz. Gerçi taa ilk baştaki postlarımı okuyanlar muhakkak bilirler az çok. Zaten adamı yazmaya başladık ve böyle de devam etti geldi bu blog. 

    Ama yine de adet yerini bulsun diye az çok bahsetmek gerekirse kendisi benim maymunum, şapsalım, ayıcığım, hamburgerim ananasım, kuzum ve aklınıza gelebilecek daha bir sürü sevimli hayvancık ve yiyecek içecek. (Sakın ağzınızı açıp şaşırıp bakmayın. Sevdiğim insanlara hep bu şekilde seslenirim.)

    Bundan tam 5 ay önce demiştik yani 19 Ağustos. Kucağımda yatıp yıldızları seyrederken bir anda bana "BANA ÇIH" dedi. 

   Piggy şok! 
   Piggy vefat!
   Piggy iptal! 

   Tamam Türkçe'n iyi değil yavru kuşum da "Bana çıh" ne demektir ya? Çık diyeydin bari. Hayatımdaki en garip ilk beş anın içerisinde birinciliğe oynayan nadir zamanlardandı. (Aramızda kalsın çaktırmadım ama hoşuma da gitmişti!) Sonra ben buna "Cık. Daha romantik bir teklif bekliyorum." dediğimde durumu kurtarıp zaten günlerdir "evet" cevabını vermek için yanıp tutuştuğum soruyu sormuştu. 
      Sonrası da malum tabi adeta bir Marge&Homer Simpson çifti olduk! 

    İlişkiye başlarken bile bu kadar iyi anlaşacağımızı hiç düşünmemiştim. Sonuçta az da olsa farklı kültürlerin insanıydık ve kafa yapımı birbirine tamamen tersti. Ama unuttuğum bir şey daha vardı ki mıknatısta ters kutuplar birbirini her daim çekerdi! 


        Farklı kültür demişken buna da bir açıklama getirelim efenim. Kendisi doğma büyüme Danimarkalı. Bu yüzden anlaşamadığımız çok nokta olduğu açıktı yine de orta yolu çok güzel tutturduk. Zamanında çok çok büyük konuşan ben bir kez daha anlamıştım ki gönül işin içine girince aklın dili susmalı! Yoksa ortalık çok fazla karışıyor ve işler boka sarıyor! :)

NOT: Bu zamana kadar neyin lafını yaptıysam , neyi dilime dolayıp gıybet gruplarımın malzemesi haline getirdiysem, kimi kınadıysam ve nelere "asla olmaz" dediysem HEPSİNİ TEKER TEKER YAŞADIM! Öldürmeyen Allah öldürmüyor sayın Piggyseverler ama sonrasında da aklınız başınıza geldiğinde "Bu da nerden geldi başıma?" diye hayıflandığınızda gözünüzün önünden film şeridi gibi geçiyor her şey. O yüzden ne demiş büyüklerimiz:
        
Büyük lokma ye, büyük konuşma.
           
                             
(Bu da Piggy'den size bir hayat tavsiyesidir. Her zaman gülüp oynayacak değiliz. Bazen de ciddi olalım! Gerçi biz bayanlar büyük lokma yemesek de olur gibi. Sonra götümüz başımız ayrı çıkıyor, kotlara sığamıyoruz!)

    Bu beş ayın nasıl geçtiğini de soracak olursanız şayet sormayın çünkü bilmiyorum! Öyle bir hızla ilerliyor ki günler sanki takvimleri alıp da Central Park'ın en rüzgarlı köşesine koymuşuz da yaprakların haşır huşur sağa sola gidişini seyrediyoruz. Belki de içinde bulunduğumuz stresli dönemden belki de anneannemin deyişiyle "Zaman çok hızlı ilerliyor çocuğum, kıyamet alameti hep bunlar."

        Kıyamet ne zaman olur ben bilmem de bu yazdan beri ineklediğimin karşılığını alsam yeter üniversite olarak. Aaa bir de düğünümü ve çocuklarımı da göreyim. Aslında çocukların mürüvetlerini de görsem fena olmaz. Bana en azından bir 50 yıl daha lazım offf. 


Şu fotoğraf karesini gerçeğe dönüştürmeden ölmek istemiyorum! (Kedi ve köpek kısmından emin değilim, alerjim var.) 



     Belki de bu kadar yazıyorum ama hayatım tam bir facia olacak nasıl bilebilirim ki. Düğünümü elit bir otelde, Fransız dantelinden yapılma gelinliğimle ve beyaz gülden buketimle yapmak isterken herhanhi bir köy meydanında, davullu zurnalı, bayatlamış kuruyemişli bir şey de çıkabilir bahtıma. Gerçi babam kuruyemişçi, bayat olma ihtimali biraz daha düşük. Yada belki de biraz düşük bir ihtimal ama aşirete de gelin gidebilirim. Kilom kadar altın takarlar, beş çocuk doğurup kumamla birlikte her akşam tombala oynarım. İşten geldiğimde kocamın ayaklarını yıkar, yemeğini ısıtır önüne koyar, yedikten sonra da pıtır pıtır mutfağa yürür bulaşıkları yıkarım. 

    Sanırım biraz da başka hayatlara figüran olmamak için kendi hikayemi yazmaya çalışıyorum. Daha iyi hayat standartları, daha iyi şartlar, mutlu bir yuva, her yönden iyi bir eş ve güzel bir meslek. Şimdilik çalışması zor gelse, her matematik dersinde (uyuklamaya ara verdiğim dakikalarda tabiki) "Zengin koca istiyom" tarzı naralar atsam da biliyorum ki para iyi bir hayat yaratmıyor. Sadece iyi bir hayat kurmana yardımcı oluyor. Başrolde sen olduğun sürece çevrendeki figürler, eşyalar, kimseler değişse bile hayatın sana kalıyor acısıyla, tatlısıyla. Onu süslemek veya her şeyi yakıp yıkmak bizim elimizde biraz da. Gerçi nefes aldığımız sürece umut var. İnsanoğlu her düşüşünde daha da yükselerek ayağa kalkmayı bilmeli ki o dibe çökmelerin bir anlamı olsun. 

    Bu sefer yazım tarzımda bir değişiklik yapıp komik başladığım yazıyı felsefi bitirdim Piggyseverler! :) Bir de bu yönümü görmiş olun. Ve lütfen eğer beğendiyseniz o güzel, sevgi dolu, peri tozlu yorumlarınızı benden esirgemeyin. Hepsi benim için güzel bir moral kaynağı! 

    
Vee bu arada sen bunu çomçoook sonra görecek olsan da iyiki hayatımdasın Danimarkalı Homer Simpson'ım! Seni çok çok çok seviyorum! :)





Söylemeden geçemeceğim sen de beni sev yoksaa; 


  Mesajı aldın Hamburger! :) 

Tüm herkese sevgi dolu kokulu öpücükler! :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi